Mekân Kavramı Üzerine_Vol1

Algıladığımız her yer, mekân mıdır? Değilse, “Ne; yeri mekâna dönüştürür?” veya “Bir ortam olarak yerin mekan oluşumu üzerine etkileri nelerdir?”.

MEKAN KAVRAMI

Aristo mekanı, “Nesnelerin birlikteliği olarak ya da başka bir deyişle, en geniş anlamından en darına kadar birbirini kapsayan tüm olguların birlikteliğinin bir başarısı olarak görmektedir" (Von Meiss, 1996, s:101). Hasol (1998) ise mekanı, “Arapça ‘dan; İnsanı çevreden belirli ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk, boşun. Mimari bir mekân yaratmak, geniş anlamdaki doğadan ve peyzaj mekânından insanın kavrayabileceği bir bölümü sınırlamaktır…”. şeklinde tariflemektedir. Bu tanımlardan da anlaşılıyor ki tanımlı hale getirilen boşluğun, yeri fiziksel olarak sınırlamanın dışında farklı bazı sınırlamaları da beraberinde getirdiği ve bazı eylemleri, gereksinmeleri karşılayabilecek nitelikte olması, deneyime açık olması ve belli bir amaca hizmet etmesi gerektiğidir. Özetle, bu genel tanımlamalar içerisinde, mekanın “Deneyimsel” ve “Fiziksel” olmak üzere iki farklı boyutundan söz etmek mümkündür. “Deneyimsel” süreçte esas olan mekanın kullanıcısı üzerinde bıraktığı duygusal izlenimlerdir. “Fiziksel” süreç ise, “Deneyimsel” sürecin aksine homojen, türdeş ve evrensel bir yapıyı ifade etmek için kullanılmaktadır. Literatürde “fiziksel mekan” ile eş anlamlı olarak “tasarım mekanı” (Schulz, 1971) gibi tanımlar da kullanılmaktadır. Özetle, bir mimari tasarım ürünü olarak tanımlandığında, “fiziksel mekan” mekanın tasarlanmış durumu iken, “deneyimsel mekan” onun yaşanan, deneyimlenen ve birikimlerin aktarıldığı boyutunu ifade etmektedir. Sonuç olarak, mekân sadece fiziksel açıdan gelişen bir olgu değildir. Çeşitli sınır elemanları kullanarak, sonsuz üstünde, bir yeri tanımlı bir boşluk haline getirmemiz, mekân olarak ifadelendirilmesi için yeterli değildir. Bu aşamada mekânın oluşumu için gerekli olan diğer unsurları anlayabilmemiz açısından, mekân kavramına içerik açısından daha derin baktığımızda birbirinin içerisine geçmiş karmaşık bir yapıya sahip olduğunu fakat bir ortam olarak “yer” in karakteristik özelliklerinden etkilendiğini görmekteyiz.

Doğal bazı gereksinimler, (barınma korunma v.s.) insanoğlunun varlığından itibaren tanımlı boşlukların yani mekânların oluşumu için önemli bir yer tutmaktadır. Bu oluşum süreci mağaralardan başlayarak günümüz ileri teknoloji
yapılarına kadar süregelmiştir. Tabi ki bu süreç içerisinde insanın gereksinimleri de devamlı artarak çoğalmıştır. Her geçen günün ihtiyaçları bir sonraki günün eskisi haline gelmiştir. Tarihsel süreç içerisinde mekân, yer üzerinde, teknolojik, sosyal ve kültürel gelişmelere paralel olarak devinerek farklılaşmıştır. Estetik ve algısal açıdan da bireyin ve toplumun yaklaşımında değişimler oluşmuştur. Görüldüğü gibi ilkel toplumlardan günümüze kadar insanın temel arayış ve uğraşlarından birisi olan mekânın sadece fiziksel yönden değil, toplumu oluşturan diğer etkenlerle de örüntülü bir şekilde kavramak gerekmektedir. Tarih içerisinde insanın evriminin incelenmesi söz konusu olan araştırmalarda da insanın yaşam alanı odak nokta haline gelmektedir. Bunun en önemli nedeni, o döneme ait tüm teknolojik, kültürel ve toplumsal gelişmelerin insan çevresinin ve mekânın şekillendirilmesinde baskın rolü üstlenmesidir. Aynı zamanda buradan ters mantıkla hareket edildiğinde farklı mekân arayışının teknolojik, kültürel ve toplumsal gelişim üzerinde katalizör rol oynadığı da söylenebilir. İnsanoğlu bazı fiziksel sınır elemanlarını kullanarak yeri teknik, kültür ve sosyal yapısına göre şekillendirerek mekâna dönüştürür ve dönüştürülen mekânlar da o toplumun tüm yapısını belirler ve şekillendirir. Özetle, “Mekân yer üzerinde hayat bulmaktır.”
“Yer” in mekâna dönüşüm sürecinde “Ne; yeri mekâna dönüştürür”, “Bir ortam olarak yerin mekan oluşumu üzerine etkileri nelerdir?” sorularına cevap niteliğinde olabilecek, iki önemli süreç olduğu çok açık bir şekilde görülmektedir. Bunlardan birincisi “fiziksel (biçimsel)” süreci, mekânın çeşitli sınır elemanlarıyla olgunlaşmasını sağlayan daha genel kurallar içeren bir süreçtir, diğeri ise daha öznel olan ve toplumdan topluma, hatta bireyden bireye farklılaşabilen hafıza mantığıyla birikimlerin ve yeni deneyimlerin (bedensel ya da zihinsel) zaman içerisinde üst üste konularak bir sonraki döneme aktarıldığı “deneyimsel” bir süreçtir. Buradan hareketle, mekanın devingen yapısını daha iyi vurgulayacağı ve bir ortam olarak “yer” üzerinde, mimarlık sanatının sonuç ürünü olan mekânın oluşumundaki farklı yönelimleri etkin bir şekilde ortaya koyduğu düşünülen, öznel ve değişken “deneyimsel” süreç esas alınarak bir izlek oluşturulması gerekmektedir.

Bu yazıyı paylaş:   

Gönderen : Serdar IŞIK

2002 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, 2002-2009 yılları arasında yerel bazı mimarlık ve tasarım firmalarında çalışmıştır. İzmir Mimarlar Odası üyesi olan Serdar Işık, amatör olarak fotoğrafçılık ve heykel sanatları ile ilgilenmektedir.